Evde kimse yok. Derin bir sessizlik hâkim. Karşımdaki sokak lambası, hem odamı hem sokağı aydınlatıyor. Etraf karanlık, gökyüzü ayın doğuşunu bekliyor. İçimde tarif edemediğim bir huşu var; dua ve zikir dinlerken ruhumun okşanması gibi. Anlatamıyorum, sadece bu duyguyu yaşayanlar anlar beni. Dua, zikir, Allah ile sohbet… Hayatımda en huzur bulduğum anlar. Tüm içimi o duaların güzel, etkili tınısıyla birleştirmek, inanılmaz bir keyif veriyor. Şükür ediyorum O’na, bana bu izni verdiği için. O izin vermese, duaların deryasında böyle huzurla yüzebilir miydim? Mümkün değil. Şükür ediyorum, çünkü O’na inanmama izin verdiği için. O izin vermezse, O’na inanabilir miyim? Mümkün değil. İnancın olmadığı bir dünyada yaşamak, evsiz, barksız, damsız kalmak gibi. Derdi olan neye sığınır? Mutluluktan uçtuğunda kendini kimin eline emanet eder? İnanç, bu dünyadaki en güzel hediye. Bilmek ve inanmak, inanmak ve bilmek… Birbirinin terazisi gibi gider gelirler. Benim bilmeme gerek yok; O biliyor, bu bana yeter. İspat mı ararsın? Gözlerine, ellerine…
Arşiv